bugün
yenile
    1. 9
      +
      -entiri.verilen_downvote
      monologlarda yüzmek.. geçtiğimiz gece itibariyle yaptığımdır. bir yanın; seni dinleyen yüzlerce insan var sanıyor ve böyle sanmayı seviyor. diğer yanın; yapılan yayının kendin için, kendinle yüzleşme olduğunun ve yayın boyunca ne sana eşlik eden birilerinin, ne de seni dinleyen birilerinin olmadığının farkında. hayatıma veya hayata dair bizatihi bir şekilde konular açıp, bir konuyu farklı farklı ve defalarca değerlendirmeyi her zaman sevmişimdir. zira farkındayım her kavramın -başta ben olmak üzere- her insan için aynı manaya gelmediğinin ve o manaların sabit kalmadığının. kavramlar aynı kalsa da, manalar hep değişir.. başlarda hobi olarak yaptığım bu seansları bir zaman sonra aşermeye başladım. ihtiyaçtan öte bir hal almaya başladı yani. diyalektik mecburiyetin varlığına da ilk o zaman inandım sanırım. geçtiğimiz gece yaptığım şeyse bu seansların en afilisiydi. çünkü genelde kuytu köşeme çekilir, aklıma düşen her şeyi bir yere yazar, sonra da onlar hakkında düşünürdüm. kimisine göre dışarıdan bakıldığında bir iş yapıyormuş gibi gözükmezdim yani :d çağrışım/anı hafızam sandığımdan daha kuvvetli galiba. yalan yok, ekmeğini çok yedim çoğu konuda. gerek okul hayatımda, gerek ikili ilişkilerde. en çok da şaka yaparken kullanmışımdır muhtemelen. lakin bu durumun şöyle bir handikabı var; neşeliyken çağrışım yakaladığın kadar, hüzünlüyken de çağrışım yakalamaya devam ediyorsun.. ilkinde giderek daha fazla eğlenirken, ikincisinde de aynı şekilde kümülatif olarak üzülüyorsun. kallavi konulara girmek, onları kendince bir bir parçalamak ve değerlendirmek, insana özgüven vermenin yanı sıra, mantık yürütme konusunda antrenman da yaptırıyor. sonrasındaysa; günlük hayatta, akla muhtaç kaldığın ilk anda teri pek soğumamış olan o akıl imdadına koşuyor direkt. kafama esen şarkıları dinleyip, canımın istediği şiirleri okuyup sonra da onların ruhunu incelemeyi de seviyorum. buna dair dün vardığım kanılardan biri de yıldız tilbe hakkında mesela. bence kendisi, "sen de sev ama sevilme.." derken şeytana kulak misafiri olmuş. insan sevdiğine beddua etmez. aşık olduğuna edebilir. ama sevdiğine etmez. ikisi çok başka şeyler be yıldız abla.. anneannemin bir sözü vardı. rahmetli derdi ki; "allah herkese hak ettiğini versin." şahane temenni.. iyi insan için hayırlı duaya, kötü insan için bedduaya evriliyor. yani kötü bir insana bunu demiş olsan dahi aslında beddua etmiş olmuyorsun. o insan senin dediğini şahsi kötülüğünden ötürü bedduaya devşirmiş oluyor. bu arada; ah muhsin bence şiiri hiç bırakmadı. belki bir süre bıraktığını sanmış olabilir. ama bana göre olur olmaz zamanlarda, bir yerlerde hala bir şeyler karalıyor.. çoğu insan kalabalıklar içinde yalnız olmaktan şikayet ediyor ama kimse bunun üzerine gitmiyor. kendini tanımaya çalışmaktan aciz insanlar, başkalarını tanımaya neden meyil etsin ki? kalabalıklar içindeki yalnızlığımızı, kendi yalnızlığımızdan kalabalığımızı arındırdığımızda ancak gidermeye başlarız. yani ben öyle inanıyorum. bir şeyi samimi bir şekilde hissederek yapmadıktan/söylemedikten sonra hissedilmeyi beklemek saçmalıktan başka bir şey değil. ve hissedilmeyen birini/bir şeyi anlamaya da hacet yok. empati bu bağlamda velinimetimiz. siz hiç kendinizi, üzerine tükürülen bir kaldırım taşının yerine koydunuz mu? onun varlığından dünyayı değerlendirdiniz mi? ketum olmanın sana duyulan saygıyı en ufak dahi zedelememesi gibi bir olayı var. ne zaman ki içine birileri şahit olmaya dursun, o zaman sana dair duyduğu en yüksek duygu saygı olmamaya başlar. o saygı eksilmez belki. ama sana olan sevgileri/nefretleri o saygıdan fazla olabilir. o zaman da, o eski salt saygıdan eser kalmaz.. her olayda olumlu ya da olumsuz düşünmek bence hiç gerçekçi değil. bazı olay vardır, olumlu bakılması gereken. bazı olay vardır, olumsuz bakılması gereken. her durumun kendine özgüdür kısacası. ve yaşanması gerekenler yaşanmalı. kabul. yaşanması gerekenler her zaman insanın içine sinmez. ama hayat da biraz bunun üzerine kurulu değil mi zaten? zincirleme hayaller kurmak insanın oynadığı en büyük kumar olabilir. içlerinden biri bile kırılsa, diğerlerinin hiçbir anlamı kalmıyor o an. hele hele aşk üzerine bir hayaliniz kırılırsa, aşkta da kaybetmiş olursunuz -oynadığınız bu- kumarda da. ve bence aşık olmak bir nevi sanat. düşünmek de öyle olabilir. gerçi o zanaat da olabilir. "sevelim abi. bunun maliyeti de yok ki. bakıyorsun, seviyorsun. insanlar neden birbirlerini sevmiyor?" diyen sevdiğimiz bir abimiz vardı bir zamanlar ekranlarda. kendince haklıydı belki. ama bence yanılıyor. sevmenin maliyetinin olmaması, sevgiye paha biçilemediğinden olabilir mi? pekala da olabilir. bu durumda öyle herkes herkesi severek gönlünü tüketmemeli. insanın doğru ve verimli kullanması gereken yegane şey varlığıdır. gönlü de, aklı da, benliği de buna dahil.. ve unutulmamalı; az insan, çok huzur.. ulan sözde yayından bahsedecektim, konu sapa sapa bir hal oldu. -bu arada yayında deştiğim konular bunlar değil.- neyse, the end.. link
      5"sevmeyi bir direniş haline getirmeliyiz." - louis froziel 07.12.2018 14:57:30 |#3783477
      2olum çağırsana lan bizi kfkdks - devriksekiz 03.09.2019 06:00:46 |#3818500
      3ya hu konsept tek başına olmak zaten :d sizi niye çağırayım hajshkahs bak aynı talep majezik'ten de geldi. iyi ya, sen gel, o da gelsin, muhalif de gelir. hepiniz gelin. içeride birbirimizin kafasını şey edelim! herkes rahatlayacağı yerde sabaha çıkamasın. -aslında güzel fikirmiş..- - louis froziel 03.09.2019 19:16:04 |#3818501
      butun yorumlari goster (5)
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      son geceden birkaç fısıltı. ... "potansiyeline ulaşamamış john q" olduğuma kanaat getirdim. bunun ambivalansla ilgisi yok. kahrolsun bardağımı doldurmayan her şey! küçükken bana büyüyünce ne olmak istediğim sorulsa şimdiki aklımla "robert mccall" derdim. adi bir adamı öldürmek üzereyken "beni öldürdüğünde eline ne geçecek?" dediğinde "huzur..." diyebilmeliydim... (her mahalleye bir robert lazım!) - (#2326122) . sayılar.. oğuz'cum atay'a nazire yapar gibi olmasın lakin; sayılar bazı anlamlara gelmiyor. sizin bahsettiğiniz gelirler, giderler, kayıplar... vakti nakit saydığınız günden beri söylediğiniz hiçbir şeyin anlamı yok. bir günün 24'lük olmadığına olan kanaatim size olan saygımdan daha büyük ve eski. bazı günler hiç geçmez insan bazen bazı günlerin bilmem kaç bininci saatini yaşar, (her günün bitişi güneşe bağlı değil. dünyada neler neler oldu bendeki gündem hiç değişmedi.) . obeliskleri seviyorum. "alın bu tarihtir, götünüze sokarsınız!" der gibi bir halleri var :d tarih demişken, geçmişe olan ihtiyatın bu kadar sarkastik olması.. sövmenin sevap olduğunu bilseydim yemin ederim en çok bu duruma söverdim. basit bir metafor olmakla beraber tarih dediğimiz şey bir aracın dikiz aynasından başka bir şey değildir. yerinde kullanımına göre ileri gitmek için çok şeydir! . akaretler'de kaybolduğum gün çok güzeldi. aslında gezginlik kariyerimin bilmem kaçıncı kayboluşuydu. her zamanki gibi kimseye durumumla ilgili salık da vermemiştim. ancak güzeldi. o günü özel yapan neydi? bilmiyorum. . haiz olduğumuz şeyler zihnimize mezedir kurduğumuz her hayal kibrimize köle. farkında mısın selbinyaz "merhametten olağan ihanetten ariyiz" . mecusilerden tek farkınız ateşi dolar belleyişiniz. baksana sevgilim dünyanın her bir yerinden dumanlar yükseliyor taptıkları şeyin onları yakacak olması ne güzel... . "çünkü ihtimali çok düşük olsa da bir mümkünün kıyısında yaşamak nefes almak demektir!" frankofonluk konusunda en ufak bir tekamülüm olmamasına rağmen sana şu soruyu tüm insanlık adına fransızca sorabilirim; sevgilim, tüketmediğimiz ne kaldı? (şirin, insanın içinde çiçek açar mı?) . suyun kirlenmesi gibi insana bulanınca birbirimize karışıyoruz ama paklanmaksızın güz harici zamanın dilimleri en kıymetli gurbetimiz. . keşfetmeyi seviyorum. narteks çiçeklerini de. ben bazı şevkimi kunginalarda saklarım. . susmayı bilmek bilmeyi çoğaltır. konuşmak zaten ağır. ağır konuşmadım.. . dedim ya rakamlar fanidir, kayıplar içeri. bazen bir define onlarca otuz iki diş bazen bir ölü milyonlarca yaralı.. (herkes her zaman her şeyden alacaklı.) ... not: link
    3. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      canım başlığım.. t: moral motivasyonun sıfırın altına inmesiyle yapılması makbul olan kişisel seans. gideyim bi' bakayım ne boklar varmış içimde. eyüp hamiş abim, oku oradan bi' itirazım var. "karartma geceleri" başlasın! ... edit: öylesine. . "duvarlara zeminlere tavanlara yazılmış sorular buldum orada her sorunun nihayete ermeksizin yenilerini doğurduğu sorular cevapların yeni sorularla karşılık bulduğu kayboluşun delimsirek çırpınışları" demiş alper abi. sanki yine yanımda; (#2321502) . bu bir hicap seferidir! gözlemlediğim çoğu insanın hayatındaki en büyük eksiklik; hayatlarında "dönüm noktası" kavramının hiç olmamasıydı. ne yazık ki ben bu kavramı çok iyi biliyorum. ve söyleyişimden de anlaşılacağı üzere kastım olumsuz. o an.. keşke o an şu; (#2332419) kafada olsaydım. kendi ellerimle ittim pek az insana nasip olabilecek o ölümü. şimdiki aklım olsa şu an bu yazıyı yazamıyor olurdum. ne güzel! "bende hiç tükenmez bir hayat vardı, kırlara yayılan ilkbahar gibi. kalbim her dakika hızla çarpardı, göğsümün içinde ateş var gibi."
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Mixlr denizinde az kadeh kırmadı bu deli gönlüm yalnız başıma...
      1bkz: hep mi kalbimiz kırılacak bizim be ismail - louis froziel 20.05.2020 23:23:28 |#3783272
    5. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      arabaya takılan fm transmitter'ı evde kullanılır hâle getirerek yapmayı düşündüğüm eylem. nasıl yaparım bilmiyorum ama bir gün yapacağım, arkası yarın kuşağı da olacak. çook ufak bir alanla sınırlı kalsa bile, canlı olmasa bile o alanda belirlediğim frekansta benim yayınımın olması hoşuma gider.
    6. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hala uyuyan hışırtılı sesimle faydalı bir yayın oldu sabah sabah. emeği geçen bana teşekkürler. üsttekiler gibi uzun uzun bir şeyler karalamayacağım. vardığımız sonuç öz; bir insana destek olmak o insana inanmakla başlar!
      1yayını nereden yapıyorsun louis? - melodigibi 04.11.2020 13:48:52 |#4009419
      1değişiyor aslında. ama çoğunlukla mixlr kullanıyorum. - louis froziel 04.11.2020 13:51:27 |#4009422
      1ama o da artık ücretli oldu sanıyorum. geçen biri daha sormuştu bunu, o zaman fark etmiştik. benim hesap eski olduğu için herhangi bir ücret ödemedim hiç :d - louis froziel 04.11.2020 13:52:58 |#4009424
      butun yorumlari goster (5)
    7. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şu anda tek değilim ama zamanında bir olabildiğim biri var yayında yani yine tek başıma bir radyo yayını yapıyorum diyebilirim
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İslamik Devrimci'nin açtığını sandığım başlık. Başlığı onun açmaması gibi bir de yorum bile yapmamış. Şaşırdım. Aman neyse ne hali varsa görsün.
      0askerde çünkü... - dengesiz terazi 31.12.2020 04:11:25 |#4068598
      1😱😱 yıllardır konuşmadığım için bilmiyordum. - yamazakura 31.12.2020 04:13:04 |#4068600
    9. 15
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: köreldiğim zamanlarda yaptığım eylem. . bana soracak olursam her şeyin zıttı ile kaim oluşu bu kadar geniş çaplı olmamalıydı. ona soracak olursam, eğer şanslıysam algısına perde inmemiştir, belki cevap alırım. iğrenç bir çürüyüşten yakınıyorum, alzheimer'dan. bizzat ben maruz kalmıyorum bu illete. ama keşke o değil de ben olsaydım tüm bunları yaşayan. okumadığım makale kalmadı. bu sayede yabancı dilim gelişti. her kaynaktan sürecin nasıl işleyeceğini öğrendim ama derman noktasında elle tutulur hiçbir şey yok. zaten doktorlar bile kar etmiyor artık. ben ne yapabilirim? verdiğin ilacın kıtır kıtır yenilecek bir şey olmadığını, yutulacak bir şey olduğunu ikna etmeye çalışmak yorucu değil, kahredici. abdest almak istediğini söylediğinde, peki tamam deyip ona banyoya kadar eşlik etmek; onunsa abdeste niyet edeceği yerde bir anda yanlış vaktin farz namazına niyet edip, kıbleyle alakasız bir yere doğru namaza durması çekilecek şey değil. uzanmış bir halde tavana bomboş gözlerle bakarken, elini tutan torununun elini bir cihaz sanmamalı, "çıkarın artık şunu." diyerek elimi çekiştirmemeli. ben onu sadece mecazen sırtımda taşımalıydım. bu ya hiç adil değil. ya da katlanamayacağım kadar fazla adil. başka şeyler de var dile getirmekten ikrah ettiğim. pis zahmetler. maddi/manevi bana yaptığı yatırımın karşılığını asla veremeyeceğim o güzel adamı nahoş şeylerle birlikte zikretmek istemiyorum. buna hakkım var. şimdilerde onun bedenine kişisel bilgilerini dövme yaptırma fikri duruyor masada. durum henüz o kadar kritik mi emin değilim. bir yandan da hacı adama dövme yaptırma fikri, ondan tepki alma adına hayli riskli bir hamle esasında. ne yapacağız hiç bilmiyorum. ben bu seçeneği bu masaya kendim koymadım. birileri, bir şeyler, onlar çaldılar bu seçeneği başıma. bir karar vermem gerekiyor. ben bu doğruların ardından çokça yürüdüm, koşanlardan daha fazla yol kat ettim. savunulacak insan kalmadı, elde kalan bir avuçla yetindim. şimdi onları da yitiriyorum. bazen bu şekilde devam edeceğine ölüme bile razı oluyorum. ne yazık ki ve iyi ki; hayat varsa ölüm de var. umarım bizim için en hayırlısı olur. ben bu seçeneği yok etmeden, bu masadan kalkmam. (bkz: masa da masaymış ha) . "kalbin acılar dolu kaçmak istercesine gönlün kanatlanıyor uçmak istercesine" - link
    10. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dünyama selam ettiğim seanslar... . geçen gece bo burnham hakkında bir şeyler yazarken, onun kendini tanrının yerine koyarak yazdığı bir şarkı aklıma gelmişti. şöyle bir şey diyordu o şarkıda; "tecavüzden sırf ben istiyorum diye uzak durmamalısınız." :d bu ayrıntı cepte dursun. "sırf" vurgusunun altını neden çizdiğime naçizane açıklık getirmek istiyorum. malum soruyla başlayayım; utanç heteronom mudur, otonom mudur? insanın utangaçlığı toplumla bağlantılı mıdır? utangaçlık başkalarından mı gelir, yoksa dünyada yapayalnız kalmış bir insanın da utanma duygusu var mıdır? bu soruya otonomdur diyenleri, insanın kendinden utangaç olduğunu savunanları makul bulsam da görüşlerini tasvip edemiyorum. insan heteronomdur. sartre'ın alegorisini sunmaya gerek yok. basit bir örnekle; pot kırmak utanç vericidir. çünkü pot kırmak için en az bir insanla daha anlık olarak iletişim halinde olmanız, yani göz önünde olmanız icap eder. pot kırdığınız anda başkaları sizin potunuza şahit olacak, kaçarı yok. -tek başınıza pot kıramazsınız.- siz de o an içinizden "allah'ım hemen şu an al beni buradan." nidaları atacaksınız sırf başkalarının gözüne daha fazla gözükmemek için. veya kopya çekmek. yakalanmadığınız takdirde kopya çektiğiniz için utanmazsınız. ama yakalanıp tüm sınıfın önünde azar yerseniz, hatta olay müdür yardımcısının odasına kadar gider de aileniz durumdan haberdar olursa iyice perişan olursunuz. kopya çekmek tek başına utanç veren bir eylem olsaydı onu en baştan yapmazdınız. lakin öyle değil. kopya çekmek sadece ve sadece yakayı ele verdiğinizde utanmanızı körükler. insanın utangaçlığı kendiliğinden olsaydı, yapayalnız kaldığında sergileyeceği gevşekliği toplum içinde de gönül rahatlığıyla sergilerdi. evde yalnızken çıplak gezebildiği için toplu taşıma da kullanırdı. yahut yalnızken gaz çıkardığı gibi, toplum içinde de özgürce gaz çıkarırdı. ancak durum hiç de öyle değil. zira başkaları için yaşıyoruz... başkaları da başkaları için yaşıyor. en başkaları için yaşamayan insan da başkaları için yaşıyor. bu dünya bu yüzden tımarhane. . başkaları için yaşıyor olmanın neresi kötü? şu yüzden; diyelim ki 100 yaşına kadar yaşadın. ama hayatının tamamında başkaları için yaşamışsın. arkadaşım, 100 yıl yaşamışsın ama kendin olarak yaşadığın yıl sayısı 0... %100 kendin olarak yaşaman imkansız zaten. ancak bu oranın en az 50 olması lazım ya hu. yazık günah aq. başkalarına göre kendini tanımamak, başkaları için kendini yok etmek bir insanın bu dünyada kendisine yapabileceği en kötü şey. başkalarına nasıl göründüğümüz önemlidir. bunu inkar etmiyorum. sonuçta; kalabalık bir ortamda hızlı adımlarla yürürken ayağımız kayar da düşersek oldukça seri bir şekilde kalkıp "bunu görmediniz..." dercesine yolumuza devam ederiz. dizimiz mi kanıyor, üstümüz mü kirlendi siktir et. haldır haldır uzaklaş oradan. - link ancak o güzergah daha tenhaysa düştüğümüzde önce kalkarız, sonra etrafa hızlıca baktıktan ve düştüğümüzü gören insan olmadığına kanaat getirdikten sonra kendimizle ilgilenmeye başlarız, üstümüzü başımızı düzeltiriz vs. burada şöyle bir sıkıntı oluyor; başkalarına nasıl gözüktüğümüz meselesini yanlış ele alıyoruz. daha doğrusu insan, yaşamayı bilmiyor... (bkz: yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir) doğada böyle bir durum yok. ben bir aslan olarak doğsaydım -yaşam alanım amına kodumun insanları tarafından istila edilmediyse- öldüğüm güne kadar aslan olmanın gerekliliklerinin çoğun yerine getirmiş olurdum. doğ, oyun oyna, büyü, hayatta kal, çiftleş, uyu, su iş, avlan... her hayvanda durum bu şekilde, hepsi olduğu şeyin hakkını vermesi için ne yapması gerektiğini gerek içsel, gerekse başka şekilde biliyorlar. fakat dostoyevski'nin tabiriyle "insancıklar" kendilerinin farkında değiller. . neden böyle söylüyorum? insan neyin farkında değil, neden yaşamayı bilmiyor? naçizane bir örnekle açıklık getirmek istiyorum görüşüme. bu soruya yönelik onlarca farklı örnek üzerinden, yüzlerce sayfa yazı yazılabilir. insan dediğimiz şey içsel olarak çok karmaşık bir varlık. dünyada 7 milyar insan olduğunu hesaba katarsak durum da karmakarışık bir hal alıyor. hayır hayır, george carlin gibi "ortalama bir insanın ne kadar aptal olduğunu düşünün, şimdi de insanların yarısının bundan da aptal olduğunu düşünün." demeyeceğim. demek istiyorum ama demeyeceğim hasjkdhafsda bir örnek üzerinden insanın neden yaşamayı bilmediğini iddia etmeye devam edeyim; bugün çoğu insan ahlak ve toplumun değer yargılarının bambaşka şeyler olduğunun farkında değil. bu her zaman böyle olmuştur. çoğu insana göre bunların ikisi aynı şey. ama aslında bambaşka iki şeyden söz ediyorum. hatta çoğu zaman birbirine zıt şeyler bunlar. ahlak değişmez. suçsuz bir insanı öldürmek tarihin her döneminde ahlaksızlıktır. ama toplumun değer yargıları zaman ve mekana göre değişir. bu sözlükte bile (bkz: eskimoların gavat olması) gibi bir başlık var mesela dhasjkdhasfg toplumun değer yargıları ahlaka hizmet ettiğini iddia eder. kafasız olan çoğu insan da gelişigüzel bir şekilde bu zokayı yutmuştur. hayır efendim, bu toplumun büyük bir kısmı fırsat bulsa firavunlaşacak insanlardan oluşuyor. ve değer yargıları da bu yüzden aşağılıkça. tam da bu yüzden dünya çapında "gelenek" olarak sineye çekilmeye çalışılan çok sapıklık var. alayı vasat ritüeller. . çözüm önerisi nedir? "önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. aşağılık insanoğlu her şeye alışır." diyen dosto'ya kulak asmak lazım. madem ki bu lanet sürü her şeye alışıyor, o zaman geleceğin bekası için sancılı bir eleme tertip etmemiz gerekiyor. insanları eğitmek değil, yetiştirmek lazım. bunu nasıl yaparız diye çokça düşündüm, güzel de fikirlerim var. ancak her birinde ciddi riskler ve bazı ahlaki tutarsızlıklar var. s ı r f niyetim iyi diye bunu görmezden gelemem :d siz bir insanı eğitirseniz, o insan teorik olarak sizin nelerden bahsettiğinizi, neyi talep ettiğinizi bilir. kalan hayatında da sizle ters düşmemek için, içindeki emeller ne olursa olsun size ondan beklediğiniz şekilde davranır. ancak siz bir insanı yetiştirirseniz, o insan teorik bilginin yanı sıra vicdan ve mantık olarak da doğruyu-yanlışı anlar, hisseder. eğitmek insanların empati yetisini her zaman geliştirmez. ama yetiştirmek geliştirir. bize lazım olan, genel kitlenin samimi bir empatiyle var ettiği şuurdur. bunun neden gerçekleşmediğine gelince; dedim ya insanlar başkaları için yaşadıkları için, başkalarından geçer not almaya dair kendilerine ödev veriyorlar. bu noktada da olaya kriterler geliyor. teker teker yapılması, yapıldıkça yanlarına tik atılması gereken maddeler. s ı r f öyle yapılması uygun denildiği için yapılan, yapıldığında iyi pr sağlayan işler. bo'nun en başta alıntıladığım şarkı sözü bu yüzden çok değerli. sırf tanrı istiyor diye tecavüzden kaçınmamalısın aq. tanrı o fikri yasaklamasaydı da senin tecavüz fikrine uzak olman gerekiyordu. sorun da tam olarak bu zaten. amına kodumun insanları sürekli başkaları için var olmakla uğraştıkları için asla kendileriyle ilgilenmemişler. herif hiç empati yapmamış, hiç teorik olarak suç işleyip vicdanını geliştirmemiş. çoğunun aklında sapıkça fikirler var. (evet evet, muhtemelen sen de öylesin. şu an bu satırları okuyan sana diyorum. zaman zaman aklına gelen ama seni hiç rahatsız etmeyen, hatta keyfe getiren o fikirler var ya; onların ben aq. bunca zaman onların varlığından suçluluk duymayı telkin etmemişsin kendine. şimdi ise sadece yakayı ele verdiğince suçluluk duyuyorsun. o suçluluk da pişmanlıktan değil ha, yakayı ele verdiğinden. ama yakalanırsan o hissettiğin suçluluğu da vicdan yaptığına yoracaksın hdhasjkdasd) kendimize öncelik vermeliyiz. başkalarını da göz ermek şartıyla. "benden daha önemli hiçbir şey yok." değil. "ben başka önemli olan hiçbir şey yok." da değil. şu; "bu dünyada milyonlarca değer ve insan var. ama benim için öncelik, ilk geliştirilmesi gereken benim. ve bunu yaparken başkalarını ve başka değerleri de tanımalıyım. ki onlar da beni tanısın." . son olarak, kopya örneğini verdiğim iyi olmuş. oradan referansla şöyle bir şeye dikkat çekmek istiyorum. izlendiğini düşünen insan, "şu anda yanımda annem/babam olsaydı?" diyerek, ya da "şu an benim yerimde idol aldığım insan olsaydı ne yapardı?" şeklinde, diğer insanlara oranla daha makul bir insan olacaktır. burada da devreye tanrı inancı giriyor. (bkz: allah'tan çekinmek) misalen ahzab suresi 37. ayette şöyle diyor yaradan; --- spoiler --- bir zaman, allah'ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, "eşinle evlilik bağını koru, allah'tan kork" demiştin. bunu derken allah'ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun; öncelikle çekinmen gereken allah olduğu halde sen halktan çekiniyordun. zeyd onunla evlenip ayrıldıktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. allah'ın emri elbet yerine getirilecektir. --- spoiler ---
      2"ibo benim adım. bence iyi bi' insanım. yani sanıyorum ki; iyi bi' insanım. başıma kötü şeyler de geldi ama niye diye sormadım. çünkü allah'tan korkarım." diyen suskunlar'ın ibo'suna selam olsun. - louis froziel 24.07.2021 04:17:29 |#4214421
    11. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bu başlıkta Louis'in kademeli olarak delirişini takip edebilirsiniz. alskdalksdasd Süpermiş. :D Arada halka açık da yaparsanız seviniriz.
    12. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selam dünyam. incelikli bir dertle zamanın üzerimdeki etkisinden çıkamıyorum. yaşım kadar zaman bilirim, yaşım kadar efsunluyum. gerçek şu ki; zaman, işlenişinin hıncını bizi işleyerek çıkartıyor. huysuz, atik, yaramaz. sanırsın dul bir kısrak. mekanın elinin ayarına sokayım, zamanla beni fazla haşır neşir etti. üzerimde hala bu tesirin izleri. ben ki ilk sevdamı yitirmeden ölüp gitmeliydim. fıtrat kahramanım; (#4165286) masum mu masum bir çocuk. senden benden akıllı. ondan bundan duygusal. 2 yaşında ya var ya yok o sıralar. pencerenin önündeyiz, kar yağıyor. ilk defa bilinçli bir şekilde kara şahit oluşu onu cahil kılmaya yetmiyor. sordu bana, abi dedi bu şey ne? dedi abicim çizgi filmde görmüştük ya bunu, kar bu. kızdı önce, çok sevdiği tüm arabaları kirletiyordu demesine göre. dedi bu ne zaman bitecek. dedim daha yağar o, baksana lapa lapa. maşallah. açtık camı, mermerde birikenden birer avuç kar edindik. sıktık, elimiz üşüdü, gülüşerek ısındık. abi dedi bu güzelmiş ama söyle yağmasın, arabalar hala kirleniyor. dedim tamam abicim, ben konuşurum yağdıranla. içeri girdik. ellerimiz üşümüştü, soluğu peteğin dibinde aldık. dışarısı soğuk dedi kendi pembeleşmiş ellerine bakarken. evet dedim. sen dedi, evine nasıl gideceksin? her zamanki gibi, -15 dakika kadar- yürücem abicim dedim. sustu. düşündü. gitme dedi, üşürsün. babam işten gelsin, o seni arabayla evine bırakır. hayret ettim. 5 dakika öncesine kadar kar nedir bilmeyen çocuk, o an itibariyle beni karın soğuğundan korumaya çalışıyordu. o an anladım fıtratın nasıl bir şey olduğunu. başka bir açıklaması yoktu bunun. o güzel çocuğun o kadar ince düşünceli, pratik zekalı, merhametli ve vicdanlı oluşu allah'ın ona ve bize bir lütfuydu. daha sonra annesi ve babası eve geldi, durumu onlara anlattım. onlar da şaşırdılar. ben o gün razı oldum onun yüreğinden. eğitimci ailenin güzide evladıydı ama ailesinden bağımsız olarak da çok nezih bir karakteri vardı. şimdiden eminim o çocuk bu dünyada her ne yaparsa yapsın hem hakkını verecek, hem de çok güzel yapacak. onun adına sevinip kendi adıma üzüldüğüm nokta bu. ben fıtratımla aramdaki bağı kestim. en son ona ihanet etmem gereken şeye ilk önce ettim. allah beni bildiği gibi yapsın. zira benim bildiğim bir şey kalmadı. ve bebekler de ölür
      1çocuğu nazar ederseniz bulur döverim sizi. çok ciddiyim. - louis froziel 08.01.2022 00:27:01 |#4297736
    13. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selam canım başlığım. yine ben. yine biraz kusmak istiyorum buraya son yaptığım yayının etrafında dolanarak. . günah keçisi kültüründen iğreniyorum. -hikayesini bilmeyen yoktur herhalde.- bu anlayışın psikolojik ve felsefi olarak birçok gerekçesi var. kimisi bayağı bayağı aklıyor da. bir yere kadar makul karşılıyorum. ancak benim içime sinmeyen, kafamın tasını attıran, küfür etmemi gerektiren şey; bu olayı yahudilerle özdeşleştirip, yahudileri kınayıp, sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmek :d "güzel kardeşim sen şimdi böyle yaparak yahudileri günah keçisi yapmadın mı?" diyorsun, sessizlik... birilerini ya da bir şeyleri ani bir refleksle suçlamak sadece salaklığı değil, aynı zamanda kötü kalpli olmayı da gerektiriyor. sadece salak olsanız bunun telafisi daha mümkün olurdu. ama hem salak hem kötü olduğunuz için, bu durumun telafisi yok gibi bir şey. fidan geldiniz, yemyeşil bir ağaç olmanız gerekirken kupkuru bir odun oldunuz. bir ömür yaşayacaksınız alt tarafı, onu da rezalet şekilde değerlendiriyorsunuz. günah keçisi ilan etme refleksi bir silahtır. bir toplumda bu geri kafalı/gönüllü silah ne kadar yaygınsa, o toplum en az o kadar vasattır. inanır mısınız çok vardır böyle detaylar. efendime söyleyeyim kaldırımların yüksekliği de medeniyete dair bir detaydır; (#2323868) satrancın yaygın olup olmadığı da; (#4089631) çevre kirliliğine verdiğiniz ikiyüzlü önem de; (#4257692) her neyse konu çok da şaşmasın, günah keçisinden devam edeyim. dora özsoy'un oyun videosu... görüldüğü üzere eğlenerek kafa dağıtmak için oynanması gereken oyunlarda bile uzun zamandır var bu anlayış. basit bir online oyunda bile sözde genç olan, geleceğimiz olan, yobaz olmayan bu insanlar; her fırsatta toksikleşiyor, sorumluluk almıyor, asla özeleştiri yapmıyor ve sürekli suçu anlık olarak belirlediği kendinden başka şeylere atıyorlar :d hayatın her alanında acıkmış arsızlıkla etik dışı şeyler yapıyorsunuz. oyun oynarken de böylesiniz, iş hayatına atıldığınızda da. bir de utanmadan yakınırsınız "bu baştakiler neden bu kadar aşağılıklar?" diyerek. ee bu millet o millet güzel kardeşim? sen besleyip büyüttün o insanları, sen seçtin? alanında tarihin en iyisi olan abimizi dinleyelim; "eğer vatandaşlarınız bencil ve cahilse, liderleriniz de bencil ve cahil olur." şu oyun videosu basit bir türkiye gerçekliği aslında. bu sözlük de öyle. ne bu dünyaya ne de bu ülkeye bir bok vaat etmiyorsunuz şu seviyesizliğinizle. ben birkaç yıl öncesine kadar küfür etmeyen insandım. siz ve sizin gündeminize maruz kala kala deşarj olabilmek için küfür etmeye başladım. kendimi tasvip etmiyorum. ama ettiğim hiçbir küfrün boşa olmadığını bildiğimden içim rahatlıyor. bir de ettiğim şükür sayısını ettiğim küfür sayısından fazla tutmaya çalışıyorum her daim, o prensip de çok işime yarıyor. vaziyet bu kadar kötüyken içinizden bazıları dünyayı kurtarma hayalleri kuruyor. o gerçekçi arkadaşlara tek bir sözüm var; önce kendinizi kurtarın, sonra dünyayı kurtarırsınız amına koduklarım dhasjkdhasjd neden çoğu konuda karamsarım? sessiz istila'yı bile çok iyimser buldum da ondan. o senaryoyu ben yazsam ondan çok çok daha sert şeyler kaleme alırdım. yok türk delikanlı hastanede çalışıyormuş da ona göktuğ diye hitap etmek yerine direkt hey türk diyorlarmış da bilmem ne... ya hu adamlara afganistan'da şeyhleri türkiye'de şeriat kurulacak, vakit cihat vakti diyerek ellerine silah verip buraya yolluyor. yazılan senaryoya bak. mesele artık hayat memat meselesi. üstünde duruyorken tam durun şu işin. sikeyim göktuğ'a hey türk denmesini. adamlar buraya savaşmaya geliyor, kimle savaşacaklar sizce? kafirlerle... onlara göre biz müslüman mıyız? hayır! şişmekte olan balon patlar da bu ülkede bir iç savaş çıkarsa, bu adamlar senden, benden daha yatkın kafa kesmeye, çeteleşmeye, yağmacılığa. kadınları ve kızları insan yerine koymayıp onlara ganimet gözüyle bakmaları da cabası tabii. tüm bunlarla z kuşağı dediğiniz nesil baş edebilir mi? onlar önce okan'ın yüzünü kara çıkarsınlar amk. aykut elmas'la girdiği tartışmada dibine kadar haklı adam z kuşağından haz etmemek konusunda; link şu kısım nokta atışıydı mesela. zira z kuşağı dediğimiz nesil en başından beri bahsettiğim şeyleri aynen yapıyor. asla sorumluluk almıyorlar, sürekli suçlu arıyorlar, ellerini taşın altına koymaktansa çene çalmak daha çok işlerine geliyor. okan'ın şu tespiti de çok doğru; dünyada ilk defa bir kuşağa "senin şusun, senin adın z" dediler, onlar da peki tamam diyerek kabul etti... sorsak her biri isyancı gençliktir :d bre geri zekalı seni kategorize ediyorlar, niye buna müsaade ediyorsun? sence niçin yapıyorlar bu sınıflandırmayı? seni kullanmak, seni bir şeylere sevk etmek, seni modellemek için olabilir mi? y kuşağına "sen y'sin" dediğin an "bir dakika bir dakika, sen hayırdır ya? ne demek istiyorsun sen?" der, 90'ların çocukları böyledir. onlar bile nerelerde sıçtı kaç defa. z kuşağından o yüzden hiç medet ummuyorum. başarılı olsa y kuşağı bir şeyler yapardı. şimdi kitle iletişim araçları inanılmaz donanımlı, sosyal medya bağımlılığı had safhada, kimse kendini geliştirmek için uğraşmıyor. trouble don't last always'te dediği gibi; "bizi kurnazlıkla yendiler." yarın daha fazla yenecekler. ve z kuşağı hiç uyanık değil... veya bizden bir aktarım yapayım, "neyi bastırdıysan göğsüne, göğsünü soludukça büyüyen odur." der ismet özel neyi kaybettiğini hatırla'da. bu aşk için de böyle, kültürlü bir insan olmak için de böyle. kendini neye maruz bırakırsan senden çıkacak şey onlara dair olacaktır. sanatçılar aşık olur, aşk şarkıları yaparlar. şehinşah geçen gün azmış, son çıkardığı -tirat albümündeki- şarkı seks temalı. sabahtan akşama kadar at yarışı izleyen bir adam oturup bana hegel'den falan bahsedemez mesela. diyeceğim o ki z kuşağının okuma kültürü yok. olanlar da çoğu zaman boş şeyleri okuyorlar. kafka'nın milena'ya yazdığı mektupları okumanın sana ne faydası var amk? hobi olarak yine oku. ama main olduğun tür orası olmasın be kardeşim. 154654456 tane romantik içerikli eser okumuşsun, 10 tane makale okumamışsın. bazen de geri kafalı bir yaklaşım sergiliyorsunuz. "ben o yazarı okumam, ben o şeye bakmam." oku lan, oku oku. vallahi zararı yok. komünist bir arkadaşım atsız okumaya şiddetle karşıydı. ona önce şu; (#1817266) konuyu açtım, üzerine yarım saat sohbet ettik. sonra bu alıntıyı atsız'dan yaptığımı belirttim, şaşırdı. atsız'ın kafası bazen çalışıyormuş, tartışmaya değer bir fikirdi bu dedi. ne sandın yrrm bakışı atıp sustum dhasjkdhasjd (ülkücü değilim, atsız'a ölüp bitmem.) ben bu yazıyı bir bu kadar daha uzatmasına uzatırdım da gitmem lazım şu an. sonra görüşürüz başlık, kendine cici bak. şarkı: "itici bi' jenerasyon bize dedirtiyor; fesupanallah!"
    14. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yapacak site bulamıyorum ki yapayım. aslında en temizi dc gibi duruyor ama bilemiyorum. her neyse canım sıkılıyor çünkü ders çalışmak istemiyorum
      0Otur da bitir birader okulu rüzgardan sallanan evde duruyorsun yetti gari - ahmet1lutfi 01.04.2023 02:16:26 |#4527433
      0az kaldı bitiyor - yikaku17 01.04.2023 15:20:20 |#4527557
    15. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bi ara yapmayı çok istemiştim lise dönemimdi, sitelere güvenemedim, bi de ne anlatcam ki insanlar dinlicek farkındalığı vazgeçtim